Yakında COVID-19 pandemisi ikinci sene-i devriyesini tamamlayacak. Çok kısa bir sürede en azından virüse kapılanın hayatını kurtarma becerisine sahip aşılar üretildi. Bunun üzerine büyük resmi gören, “Küreselci Paganist Tapınakçı Siyonist Masonların” şifrelerini çözen (!) dahiler birden aşı karşıtı oldular. Bill Gates aşı yoluyla çip takıp 7-24 onları izleyecekmiş, sanki bunu bütün günlerini geçirdikleri Facebook’a baktıkları cihazlarıyla yapamıyormuş da içlerinden kontrol etmesi gerecekmiş gibi…
Bu aşı karşıtlarının biraz daha yüksek haneli IQ’lara sahip ya da daha az hastalık derecesine ulaşmış paranoya sahibi olanları da var. Bunlar ise başka argümanlar öne sürüyor. Ne öne sürdükleri önemli değil. Aşı olmak istiyorlar mı? Hayır. Başkalarının olmasına engel oluyorlar mı? Bazıları evet.
İşbu aşı karşıtları, aşı olmadıklarından SARS-CoV-2 (COVID-19’a neden olan virüs) virüsü mutasyona uğrayıp uğrayıp iyice kuvvetleniyor, virüsün yeni yeni varyantları ortaya çıkıyor. Böylece ne oluyor? Virüs iki doz mRNA aşısını olmuş, normal koşullarda COVID-19’a yakalansa bile kolayca atlatacak olanları da etkileyecek varyantlar oluşturuyor. Aşı karşıtları sadece kendilerine değil, aşı olmuş olanlara da zarar veriyorlar.
Yani tüm hümanizmi kenara bırakıp, “Bu aşı karşıtları madem ki aşı olmak istemiyorlar, olmasınlar. Bırakalım da doğal seçilim kendini göstersin” demek de çözüm değil. Çünkü bu aşı karşıtları herkesi tehlikeye atıyor.
“Jakobenlikle” suçlanmama neden olacak bir görüşüm var aşı karşıtlarına dair. Hadi sol liberaller, özgürlük ve demokrasi aşıkları, Twitter’dan hakaretleri yağdırın. Hani yaralanmış, ya da dişlerinde çürükler oluşmuş aslan, kaplan gibi yırtıcı hayvanları tedavi etmek için uzaktan uyuşturucu iğne fırlatılır ya, belgesellerde mutlaka görmüşsünüzdür, aynısını COVID-19 aşısıyla aşı karşıtlarına yapmalı!
Yunanistan’da da Durumlar Kötü
Kiryakos Mitsotakis önderliğindeki Nea Dimokratia hükümeti pandemi sürecini berbat bir şekilde yönetiyor; yönetiyor demek yalan olur hatta.
Yunanistan halkı hükümetin yanlış politikalarına sosyal medyadan isyan ediyor. Twitter’da Mitsotakis’le ilgili açılan hashtagler başka bazı ülkelerde açılsa, sözgelimi Papua Yeni Gine’de, her gün on binlerce vatandaş göz altına alınır, yuhalanır, tutuklanır, dövülür hatta bazıları öldürülürdü.
Ama neyse ki Yunanistan’da böyle olaylar 1967-1974 yılları arasındaki ırkçı-aşırı sağcı askeri cunta yönetimi altında bolca yaşandığından artık çok seyrek yaşanıyor. 1974’ten bu yana Yunanistan vatandaşları fikirlerini beyan ettikleri için dövülmüyor, çile çekmiyor, tehdit edilmiyor. Yani olsa da çok nadiren oluyor. Aynısını Batı Trakya Türkleri için söylemek biraz zor, ama o başka bir konu tabii.
26 Ağustos itibariyle 10 milyon nüfuslu ülkede 3.538 vaka var. Başkent Atina’nın içinde bulunduğu Attika ilinde 843 ve Selanik’te 365 vaka var. Batı Trakya’da ise ABD’nin yakın zamanda üs kurduğu Meriç (Evros) ilinde 72, İskeçe ilinde 26 ve benim de içerisinde bulunan Gümülcine şehrinde yaşadığım Rodop ilinde 18 vaka var.
Vakalar Eylül ayından sonra iyice artacağa, durum çok daha kötüleşeceğe benziyor. Yunanistan’da aşı karşıtı dahiler de hiç az değiller. Bazı papaz ve rahiplerin bu güruhun başını çekmesine, aşı karşıtlarının toplu gösteriler yaparken haçlar ve ikonalar taşımasına hiç şaşmamalı.
Yunanistan’ı öyle çok aydın bir ülke sanmayın. Antik Yunan medeniyeti (Hristiyanlık yüzünden) çökeli iki bin yıl oldu. Yunanistan’da da çok sağlam yobazlar var ve maalesef hâlâ devlet destekliler. Durumlar Papua Yeni Gine’den öyle çok çok farklı, Yunanistan mevzubahis ülkeden kat kat ileride değil.
Ama neyse ki Yunanistan yobazlarının Papua Yeni Gine’dekilerden bazı farkları var. Yunanistan’daki yobazların yobazlıkları daha farklı şekillerde de tezahür edebiliyor.
Biliyorum da söylüyorum: Yunanistan’daki her gerici hareketin istisnasız olarak şöyle ya da böyle, dolaylı yoldan da olsa Kilise ile bağlantısı vardır. Bunu bilmek hiç zor değil. Bu durumu Yunanistan’daki gündeme uzak olan biri bile fark edebilir.
Ben de son zamanlarda Yunanistan gündemini pek takip edemiyorum zaten. Türkiye gündemini takip etmekten zaman kalmıyor.
20 Yıl Sonra Yeniden
Amerika Birleşik Devletleri’nin radikal İslamcı Taliban’la anlaşıp Afganistan’dan çekilmesi üzerine Taliban 20 yılın ardından ülkede iktidarı yeniden ele geçirdi. Eskiden yaptıkları tüm vahşetleri yeniden uygulamaya başladılar. ABD adeta milyonlarca masum Afganlı’yı Taliban’a “eti senin kemiği benim” gibi korkunç bir mantaliteyle teslim etti.
Oh, ne âlâ! Radikal İslamcı teröristleri, rakibin olan diğer süper güce karşı bu Afgan mücahitlerini besle büyüt, silah ver, sonra onların yardım ettiği bir başka terör örgütü ülkende binlerce masum insanı uçakla binalara dalarak katletsin sonra da Afganistan’a gir ve 20 yıl boyunca teröristlere adeta hiçbir şey yapmadan (hâlâ ayakta olduklarına göre) çekil… İşte ABD aynen bunu yaptı.
Ama Edward Said gibi bazı müthiş fikir insanlarının (!) yaptığı gibi tüm suçu Batı’da görüp, Batı’nın hakkını yemeyelim. Sezar’ın hakkı, Sezar’a… Hırsızın hiç mi suçu yok? Batı’nın masum olmadığı zaten mâlum ama Doğu da hiç öyle sütten çıkmış ak kaşık değil. Hem de hiç değil.
Bu gibi yıkıcı örgütlerin altyapısını oluşturan muhtelif akımlar Orta Doğu’nun bağrından çıkmadı mı? Çıktı ve yayıldı. Bu örgütler hâlâ bu akımları temel alıp terör estirebiliyorsa bu kesinlikle ve kesinlikle Orta Doğu’nun ve onun geniş “kültürel” çemberinin bitmek tükenmek bilmeyen kronik cahilliğinden ve Batı’nın “saldım çayıra, mevlâm kayıra” şeklindeki kinik ve sadece kendini düşünen zihniyetinin vurdumduymazlığındandır.
***
Biliyorum daha değinilecek çok konu var. Ama bugünlük benden bu kadar.
That’s all, folks.
27 Ağustos 2021
C.H.
Bu yazı ilk olarak 27 Ağustos 2021 tarihinde Kiryallinen’de yayınlandı.